14, 15, 16 Mayıs tarihlerinde sekiz sanatçı ve uzman Berlin Bode müzesinde buluşacak, müzeden aldıkları ilhamdan yola çıkarak, disiplinler ve müzeler arası projeler geliştireceklerdi. Bu üç günlük buluşmada gruplar halinde veya tek tek çalışmak mümkündü. Üç gün boyunca çalıştıktan sonra, geliştirdiğimiz konsepti ve sorularımızı yazılı olarak iletip projeyi sonlandıracaktık. Atölyenin gerçekleşmesine bir hafta kala katılımcılar da netleşdi. Almanya dışından ve Almanya’nın farklı şehirlerinden 8 farklı sanatçı ve bilim insanı bu atölyeye davet edilmişti. Bu isimler şöyleydi;
- Claudia Ehgartner , MUMOK Yöneticisi / Müze Pedagogu, Viyana
- Patrik Presch, Fotoğraf Sanatçısı, Almanya
- Uta Plate, Tiyatro Pedagogu, Almanya
- Claudia Hanfgarn, Dansçı/Dans Pedagogu, Almanya
- Christopher Dell, Müzisyen/ Komponist, Almanya
- Rabi Georges, Tiyatrocu/ Performans Sanatçısı, Dubai
- Christine Gerbich, Sosyolog / Müze Pedagogu, Almanya
Ben Istanbul’daki
işlerimden dolayı ancak son iki güne katılabilektim. 14 Mayıs akşamı Berlin’e
indim. 6 yıllık Berlin ikametimden sonra yaklaşık bir yıldır artık Berlin’de
yaşamıyorum ve bu şehre her geldiğimde, havaalanına ayak bastığım an içimden
kocaman çığlıklar atıyorum, “BERLİN, ICH LIEBE DICH”, SENİ SEVİYORUM BERLİN” :) Ve sanki oradan hiç gitmemişim gibi
hissediyorum. 14 Mayıs akşamı da, havaalanına ayak basar basmaz, bu duygular ve
ertesi sabah başlayacağım projenin heyecanı beni sardı.
1.GÜN
Berlin Bode Müzesi |
Çalışma
odasına girdiğimde gülen yüzlere eşlik eden tereddütler görünce, ne yalan
söyleyeyim rahatladım biraz. Demek ki, projede tam olarak ne yapacağını henüz
anlamamış bir tek ben değildim :) Kafalar karışık, sorular herkesin yüzünden okunuyor.
Davetli sanatçılar, proje yöneticileri, müze müdürü, herkes merakla birbirine
bakıyor, hem yeni yüzleri hemde süreci nasıl geçireceğimizi anlamaya
çalışıyoruz.
Elbetteki bu
kadar merak, bilinmezlikler ve sorulara (yani “kaosa”) önceden hazırlanılmış
yol haritaları, ilk günkü (14.05.) çalışmadan çıkarılmış konular ve çalışma
grupları (yani “düzen”) de eşlik ediyordu. Kahve eşliğinde geçirdiğimiz tanışma
aşamasından sonra ilk gün neler yapıldığını, müzeyi gezerek hangi çalışma
başlıklarının çıktığını ve kimin hangi grupta çalıştığını dinledim. İlk gün
müze gezisi sırasında şu genel çalışma başlıkları belirlenmişti.
1.günden çalışma notları |
1.günden çalışma notları |
1.günden çalışma notları |
1.günden çalışma notları |
- Mekan
- Algılar? Neyi nasıl algılıyorum?
- Anlatılar / Hikayeler
- Çağdaş Karşılaşmalar
- Hareket / Performatif olan
Bu
başlıkların hepsi beni heyecanlandırsa da birini seçmek zorundaydım ve
elbetteki Anlatılar/Hikayeler grubuna dahil olmaya karar verdim. Grupta bir gün
önce iki kişi varmış ve onlardan biri o gün hasta olduğu için gelememiş. Önceki
günden bir tek sosyolog Christine Gerbich kalmış. Ben ve müze yöneticisi Dr. Julien
Chapuis bu grupta olmak
istediğimizi belirttik ve üçlü yolculuğumuz başladı. Bir süre birlikte
çalışacak, birlikte sorular soracak ve birlikte olası proje fikirleri üzerine
düşünecektik. Sürecin sonunda herkes bilgisayarıyla baş başa kalacak ve kendi
projesini üretecekti. Çalışmaya ilk olarak müzeyi gezmekle başladık. Dr. Julien Chapuis bize müzedeki en sevdiği eserleri gösterdi ve bu eserleri nasıl algıladığını
ve onun için müzelerin neden önemli olduğunu anlattı. Ayrıca bay Chapuis müzeye
gelen gençleri bazen kendisinin gezdirdiğinden
bahsetti. Bu gezilerinde onun için önemli olanın; gençlere kuru,kitabi bilgi aktarmak
olmadığını söyledi. Onun için önemli olanın, müzedeki eserler yardımıyla gençlerin algılarının değişmesi olduğunu
belirtti.
Örneğin “Virgin
and Child” eserini anlatırken; bu eserin ana temasının dönüşler olduğunu,
Meryem Ananın bedeni hareket etmese de elbisesinin kıvrımları, saçlarının
lülesi ve bebek İsa’nın saçlarının lülesine baktıkça otomatik olarak eserin
etrafında dönmeye başladığımızı belirtti. Ve bu eserin sunduğu yakınlık, koruma
duygusu. Gençler bu temaları fark edip, kendilerini eserin etkisine bıraktıklarında
algıları zaten değişiyor ve buradan “değişmiş” olarak çıkıyorlar, diye devam
etti. Ayrıca geliştirilecek yeni projelerde bu tarzda etkileri yaratabilmeyi çok
istediğini belirtti.
Bode Müzesindeki VIRGIN and CHILD |
Gezinin
sonraki kısımlarında daha önce bir dans pedagogu ile yaptıkları bir projeden
bahsetti. Projenin konusunun “Duygular” olduğunu söyledi. Gençler müzede gezip,
eserlere dikkatlice bakmışlar ve eserlerin barındırdığı duyguları not edip,
daha sonrada bu duyguları bedenleri ve yaptıkları maskelerle bir gösteriye
dönüştürmüşler.
Dr. Julien Chapuis öyle iyi bir hikaye anlatıcısıydı ki, Donatello’nun bir
eserinin yanında yine duygulardan bahsederken gözyaşlarıma hakim olamadım.
Ağladığımı gören Christine’de göz yaşlarını tutamayınca, bay Chapuis omzuma, sanki bu
gözlaşlarını anladığını ifade edercesine sessizce dokunuverdi. Bu karşılaşma
sadece entelektüel düzeyde gerçekleşen bir karşılaşma değil, “insani” düzeyde,
duyguların yoğun olduğu bir karşılaşma olmuştu. İşte bu benim geliştirmek
istediğim projenin ilk tohumu oldu. “Ziyaretçiler, görünen eserin gizlediği
duygulara nasıl ulaşabilirdi?”
Öğleden
sonra, tüm ekip bir araya geldik ve proje hakkında yeniden konuşmaya başladık. Herkes,
yavaş yavaş belirmeye başlamış olan ilk proje fikirlerinden bahsetti.Daha sonra; farklı
liselerden gençlerin, okul müdürünün, farklı sanatçıların ve kültür sanat
yöneticilerinin katıldığı world cafe aşamasına geçtik. Bu metodla birbirinden
farklı bir çok kişi, bir masanın etrafında toplanıyor ve kolaylaştırıcı
eşliğinde tartışılan konu ile ilgili farklı görüşler toplanıyor. (http://kolektifbilinc.wordpress.com/ortak-akil/).
Aramıza
sadece world cafe için katılmış kişilere, “Müzelerin daha çekici hale getirmek
için ne yapmalıyız?, Ne olursa müzeleri ziyaret etmek istersiniz?” gibi sorular
sorarak, gençlerin perspektifini anlamaya çalıştık. Aldığımız cevaplardan bazıları
şöyleydi;
Lise öğrencileri;
- Müzede yaşı ilerlemiş, asık suraklı insanlar çalışıyorlar. Bizim gibi gençleri de çalışma ekibine alsalar nasıl olurdu?
- Bode Müzesinin girişi çok sıkıcı, burası nasıl daha atraktif hale getirilebilinir?
- Müzelerin yaşadığımız çağ ile bağı nasıl kurulabilinir?
- Müzelerde bizim de katılabileceğimiz; film, tiyatro, dans, anlatı vs. etkinleri tasarlanabilir mi?
- Müze duvarları neden daha renkli değil?
- Okuldaki dersleri, özellikle de tarih dersini müzelerde yapabilir miyiz?
- Neden hep müzelerde sessiz olmak zorundayız? Haftanın belirli günlerinde müzelerde istediğimiz gibi gürültü yapsak nasıl olur?:)
- Müzelerde eserleri sergilenen sanatçıların, o zamanlar nasıl yaşadığını anlatan belgeseller olsa, nasıl olurdu?
Okul müdürü ise world cafede şu soruları sordu;
- Okullardaki kimi dersleri ( sanat, tiyatro vs.) müzelerde yapabilir miyiz?
- Genellikle biz, okullar olarak müzelere geliyoruz. Neden müze çalışanları da okula gelip, bize kendilerini anlatmıyorlar?
- Okulda müze nasıl olurdu?
- Daha misafirperver bir karşılama olabilir miydi?
Worl Cafe’de
cesurca sorular sorup, yeni fikirleri de not ettikten sonra, günün geri kalan
kısmında kendi aramızda çalışmaya devam ettik. Oldukça yoğun geçen bir günün
sonunda müzeden dışarıya çıktığımda sıcacık Berlin güneşi içimi ısıtmaya devam
ediyordu. Akşam güneşinin altında, aklımda binbir düşünce saatlerce yürüdüm.
Müze önünde ben :) |
2. GÜN
Son gün her
sanatçı çalışmaya nasıl devam edeceğine kendisi karar verdi. Ben ilk gün
kaçırdığım Speed-Dating programını yapmak istedim. Geliştirdiğim
ve üzerine çalışmaya başladığım proje fikri Bode Müzesi ve İslam Sanatları
Müzesi arasında geçiyordu. Bunun için İslam sanatları müzesinin Kültür Pedagogu
ile çalışmak istiyordum. İki gün boyunca Bode Müzesi hakkında çok şey
duymuştum. Ama İslam Sanatları Müzesini henüz çok iyi tanımıyordum. Bu
çalışmada müze ile ilgili merak ettiğim herşeyi sorabilecektim. Yaptığımız
konuşma sonrası İslam Sanatları Müzesinin çok daha iyi tanıtım. Projemde yavaş
yavaş ete kemiğe bürünmeye başladı. 2.günün geri kalan kısmında Bode Müzesini tek başıma gezip, ilham kaynaklarımı teker
teker fotoğraflayıp, notlar almaya başladım. Projem ve sorularım neredeyse son
hailini almış gibiydi. Yine de kendime düşüncelerimin olgunlaşması için biraz
daha zaman vermek istiyordum.
16 Mayıs Cuma öğleden sonra, üç günlük yoğun karşılaşma ve çalışma
sonrası veda vakti gelmişti. Kapanış çemberinde proje fikrini ortaya atan vakıf
çalışanları, bizlerden her ince ayrıntısı düşünülmüş, hazır konseptler
istemediklerini; mümkünse vizyoner düşünüp aklımıza gelebilecek her türlü
soruyu sorabileceğimizi söylediler.Öte yandan da; önereceğimiz somut, genel
hatlarıyla yazılmış, yeni proje fikirlerini de beklediklerini belirttiler.
Burada bir kez daha anladım ki, bu süreç onlar içinde oldukça deneysel bir süreçti
ve gelebilecek her türlü yeni fikre açıktılar. Ben de hem sorularımı, eleştiri
noktalarımı, önerilerimi hemde geliştirdiğim somut proje önerisini yazmaya
karar verdim.
Proje sonrası 4 gün daha Berlin’de kaldım. Berlin sokaklarında gezdim,
dostlarımla buluştum. Proje fikirlerimin olgunlaşması için kendime biraz zaman
tanıdım. Daha sonra Josep Campell’in “Kahramanın Sonsuz Yolculuğu” fikrinden
yola çıkarak, disiplinler ve müzeler arası uygulanabilecek bir Hikaye
Anlatıcılığı projesi geliştirdim. Şimdilerde proje fikirleri değerlendirme
aşamasında. Büyük olasılıkla sonbaharda tekrar buluşup fikirleri geliştirmeye
devam edeceğiz. Almanya’daki müzelerde önümüzdeki dönemlerde uygulanacak
projelerin kaynağı bu üç günlük konsept geliştirme çalışması olacak.
Bu sürecin bana düşündürdüklerine gelince;
- Müzeler gibi kökleşmiş her kurumsal yapı yenilenmek, çağa ayak uydurmak istiyorlarsa herşeyden önce varlığı ve var olma biçimi üzerine cesurca sorular sorabilmelidir.
- Bu sorgulama süreçlerinde, kurumun dışından davet edilmiş dış gözler sürecin daha verimli geçmesine yardımcı olabilirler.
- Sanatçıların ve alanında uzman farklı bilim insanlarının bu tarz süreçlere dahil olması, çözüm önerilerini zenginleştirebilir.
- Neden Türkiye’de sanatçılar, özellikle çağdaş sanatçılar müze, okul vb. gibi kurumlarla birlikte çalışmıyorlar?
BERLİN BODE MÜZESİNDE SERGİLENEN BAZI ESERLER
Meryem Ana'nın koruyucu paltosu |
Simson ve Delila |
Sultanahmet Hipodromundan götürülen oyun taşı |
Afrodit'in doğuşu |
Merkür |
Atmaca |
bu bir dokümantasyon :)
YanıtlaSilÖyle mi? Bunu sen daha iyi bilirsin Beyhan hocam :)
YanıtlaSilNefis bir yazı olmuş heyecanlandırdı beni teşekkürler...
YanıtlaSilÇocuklarla 9 10 senedir katıldığımız müze etkinliklerinde bizim için öne çıkanlar
* Müzenin bahçesi bizim için çok önemli , özellikle mevsimsel döngüleri takip etmekte hoşlarına gidiyor
* Açık hava aktviteleri çocukların en sevdikleri
* Özellikle oğlum küçükken yabancı mekanlara girmeye çekindiğinden , yaşıt aydaş arkadşa çevresi ile gezi grupları oluşturmuştum , atölye çalışmalarına o gruplarımız ile katılırdık çocuk mekanda o Arkadaşı ile karşılaşmak için tekrarında gitmek konusunda hevesli oluyor...
* Mekan ile eğitmeleri çocuklar çok özdeşletiriyorlar dolayısı ile küçük yaşlarda eğitmeleri sık değişkenlik gösteren mekanlara düzenli gitmek istemiyorlar:( Ama uuzn yıllar aynı eğitmenler ile çalışan müzedeki çalışmaları çok keyifle takip ediyorlar hatta uzun ara verdiğinizde sorguluyor çocuklar önceleir o mekanla özdeş mesela Atlı köşke niye gitmiyoruz aanne diyor. İlerleyen yaşlarda Anne Sibel ablayı özledim neden artık sibel abla çalışmalara katılmıyor gibi...
* Benim ve oğlum aklına gelenle rise şöyle;
O müzeye çok sık giden çocukların katılımları ile mesela bilmem kaçıncı kez geldiği için en çok ziyaret eden gibi sertifikasyon mesela:) Çalışmalarda çoğu fotoğraf çekmiyor ama çocukla rçok hızlı büyüyorlar ve gerçekten düzenli gidilen müzelerdeki çalışmalar çocuklara çok şey katıyor gelişmelerini gösteren süreçle ilgili bir şey ama ne olabiliri bilemiyorum 4 yaşta ve 10 11 yaştaki ziyaretleri ile ilgili:)
- Yaşlar büyüdükçe küçüklere olacak çalışmalara asistanlık yaptırmak mesela:)
- Yaptıkları eserlerden mini sergiler sadece birkaç eserinden...
Çok şeyler var aklımda ama bu kadar yazabildim umarım , paylaşım için çok çok teşekkür ederim